Aydınlanma Neydi?
Modern bireyin doğuşu üzerine bir düşünce
Aydınlanma denildiğinde akla ilk gelen kavramlar genellikle akıl, özgürlük ve ilerleme olur. Ancak Aydınlanma’yı yalnızca bir tarihsel dönem olarak görmek, onun birey üzerindeki derin etkisini gözden kaçırmak olur. Çünkü Aydınlanma, aynı zamanda modern bireyin doğuşudur. Bireyin artık dışsal otoritelerden değil, kendi aklından hareketle düşünmeye, karar vermeye ve eylemeye başladığı bir çağdır.
Akıl çağı mı, cesaret çağı mı?
Immanuel Kant’ın 1784 tarihli "Aydınlanma Nedir?" adlı kısa metni, yalnızca felsefi bir çağrıyı değil, aynı zamanda bir özgürlük manifestosunu barındırır. “Sapere aude!” — Aklını kendin kullanma cesaretini göster! — sözüyle başlayan bu çağrı, aslında her çağda güncelliğini koruyan temel bir soruya işaret eder:
Gerçekten kendi aklımızla mı düşünüyoruz, yoksa başkalarının düşüncelerini mi tekrar ediyoruz?
Aydınlanma, yalnızca bilimsel ilerleme veya skolastik düşünceye karşı bir başkaldırı değil, bireysel sorumluluğun başlangıcıdır. Her bireyden beklenen, artık rehberlik edilmek yerine kendi aklının rehberliğini üstlenmesidir.
Tabii ki şahsi fikrim, yapay zekânın gelişimiyle birlikte modern bireyin kendi aklını kullanmaya yönelik becerisini yeniden kaybedeceği yönünde. Ancak bu kez eskiden olduğu gibi dini kurumları ya da kiliseyi “üst akıl” olarak görmek yerine, yapay zekâyı bu konuma yerleştireceğimizi düşünüyorum. Ne yazık ki, her alanda görüldüğü gibi insanlar bu araçlardan öylesine fazla fayda sağlıyor ki, artık aklın evrimsel gelişimini unutabilecek seviyeye gelmiş bulunuyoruz.
Hiçbir fikir üretilmiyor; aksine, bu fikirler özellikle kullanımı çaba istemeyen, örneğin ChatGPT gibi araçlarla üretilmiş gibi gösteriliyor. Elbette bu araçları kullanmak bir kolaylık sağlamalı, ancak söz konusu araçların fikir birleştirme ve aklın soyut düşünebilme yönündeki becerilerinden emin değilim. Sorunlar üretmekte başarılılar, peki ya sonuçları değerlendirme konusunda da aynı ölçüde başarılılar mı? Veya bu sayede yeni felsefi düşüncelerin yolu açılabilir mi?
İnsanlık acaba gerçekten daha mı ileriye taşınacak?
Özellikle bu son soru aklımı hep kurcalıyor: Ya aklı kullanma cesaretini göstermeyi unutursak ve yine kendi suçumuzla o “ergin olmayış” durumuna düşersek? Bu olasılık beni endişelendiriyor. Ne olacağını bilmiyorum; fikirlerim yalnızca önsezilere dayanıyor. Ama zaman, elbette bizlere gösterecektir.
Aydınlanma düşüncesi bireyin özgürleşmesini savunur; ancak bu özgürlük, bir yalnızlaşma anlamına gelmez. Tam tersine, kamusal aklın özgürlüğü, bireylerin eleştirel düşünce yoluyla birbirine katkı sunduğu bir toplumsal alan yaratır. Kant’ın ifadesiyle:
“Özgürlük olmadan Aydınlanma olmaz. Ve bu özgürlük, kamusal alanda konuşma ve tartışma özgürlüğüdür.”
Bu bağlamda Aydınlanma, yalnızca bireyin değil, toplumun da dönüşümünü hedefler.
Bugün Aydınlanma neden hâlâ önemli?
Dijital çağda bilgiye erişim kolaylaştıkça bilgi kirliliği, dogmatizm ve manipülasyon da arttı. Belki de Aydınlanma düşüncesi bugün her zamankinden daha günceldir.
- Eleştirel düşünme becerileri
- Bilginin kaynağını sorgulama
- Karar verme süreçlerinde bağımsızlık
Tüm bunlar, hâlâ Aydınlanma’nın açtığı yolda yürüdüğümüzü gösteriyor.